Psikiyatri Hastaları Kahve İçmeli Mi?
Kafein Kuzey Amerika’da en popüler psikotropik ilaç (alkol hariç) olarak kabul edilir. Ontario’da neredeyse her gün 10 yetişkinden 9’u kafein içeren içecekler tüketir. Bu içeceklerin ¼’ü 5 veya 6 fincan bardak çay ya da kahveye tekabül eder.
İçeceklerde bulunan kafein oranı büyük ölçüde değişiklik gösterir ancak bir fincan kahve, fincanın büyüklüğüne ve hazırlama biçimine bağlı olarak 29 ila 176 mg kafein içerebilir. Bir fincan kahvedeki normal kafein miktarı ise 60 ila 80 mg arasındadır. Kola gibi içeceklerde 40 mg kafein bulunurken küçük bir çikolata barda 25 mg kafein bulunur.
Bazı reçetesiz veya reçeteli satılan ağrı kesiciler, uyarıcılar ve migren tedavisi ilaçları da kafein içerir. Bir kişinin günde ortalama olarak üç fincan kahve, iki reçetesiz baş ağrısı hapı, bir çikolata bar ve bir kola olmak üzere toplam 400 mg kafein tükettiği gözlemlenmiştir.
Kafeinle ilgili ankete katılan insanların yaklaşık %20 ila %30’u günde 500 ila 600 arasında kafein tükettiklerini söylüyorlar. 250 mg ve üzeri kafein alımı halinde sinir sisteminde meydana gelen sinirlilik, huzursuzluk, baş ağrısı, hızlı nefes alma, titreme, aşırı uyarılma, uykusuzluk gibi bazı olumsuz etkiler gözlemlenmekte. Açıkça görülüyor ki, dört yetişkinden birinin ‘’kafeinizm’’ belirtlerini yaşama riski taşıdığı açıktır.
Kafeinin Merkezi Sinir Sistemi Üzerindeki Etkileri
Kafeinin merkezi sinir sistemi üzerindeki etkileri özellikle psikiyatri için oldukça önemlidir. Bazı durumlarda kafeinizm ve kafein yoksunluğunun anksiyete nevrozundan ayırt edilemediği ve yaşanılan bu durumun bir diğerini tetiklediği gözlemlenebilir. Konulan tanının belirsiz olması durumunda aşırı kafein tüketimi anksiyetenin yönetilmesini güç bir hale getirebilir.
Lutz, huzursuz bacak sendromuna neden olan ana faktörün kafein olduğuna inanmaktadır; kafeinin diyetten çıkarılmasının, diazepam ilacının geçici olarak kullanılmasının ve fiziksel egzersizin artırılmasının bu sendroma sahip hastalarında tam bir rahatlama sağladığını bulmuştur.
Kafein çocuklarda sakinleştirici bir etkiye sahip olsa da yetişkinlerde uykusuzluğa neden olduğu iyi bilinmektedir. 30 yaşından küçük bireyler kafeinin uyarıcı etkilerini tolere edebilir ve ajitasyon olmadan enerjik olabilirler. 28 ila 32 yaş arasındaki birçok kişi ise saat 18:00’den sonra içilen bir fincan kahvenin uyku başlangıcını büyük ölçüde geciktirdiği veya uyku düzenini bozduğunu söyleyebilir.
Psikiyatri hastalarında kafein daha ciddi rahatsızlıklarla ilişkili görünmektedir. Çok fazla kahve tüketen hastalar anksiyete testlerinde daha yüksek puan alırlar, psikotik olarak teşhis edilen bir bozukluğa sahip olma olasılıkları daha yüksektir. Vaka raporları, altta yatan şizofreninin aşırı kafein tüketimi ile daha da kötüleştiğini doğrulamaktadır.
Kafein İçeren İçecekler İçme Alışkanlığı
Yaygın ve neredeyse fark edilmeyen kafein içeren içecekler içme alışkanlığı, en hafifinden en şiddetlisine kadar psikiyatrik sorunların teşhisi ve yönetimi için bir dizi çıkarıma sahiptir.
Hiçbir hasta, kafein tüketiminin kapsamlı bir şekilde araştırılması olmadan uykusuzluk tedavisi görmemelidir. (Kafein, sedatif ilaçların terapötik etkilerini etiketleyebilir.)
Alkoliklerle çalışan doktorlar, kafein alımı ve kötü beslenmenin alkol alımında artışa yol açabileceği olasılığının farkında olmalıdır.
Antidepresan gibi çeşitli ilaçları reçete eden doktorlar hastalarını aşırı kafein alımından kaçınmaları konusunda uyarmalıdır.
Hastanelerin psikiyatri hastaları özelinde kafein alımını azaltmada büyük bir sorumluluğu vardır. Psikiyatri servislerinde çay ve kahve servis edilmemelidir. Toplumumuzda çay ve kahve alışkanlığı çok yaygın olduğundan, hastaneler kafeinsiz alternatifler sağlamalıdır. (Kafeinsiz çay marketlere ve süpermarketlere yeni eklenen bir üründür ve çay içenler için süt veya meyve suyundan daha kabul edilebilirdir.)
Psikiyatri hastanelerinde çalışan eczacılar, nöroleptikler ve tetrasiklik antidepresanlar gibi inhibitörleri içeren şişelere, tıpkı bu şişelerin çoğunda alkol alımına ilişkin uyarılar gibi, aşırı kafein alımı konusunda uyarıda bulunan etiketler yapıştırmalıdırlar. Birçok psikiyatrik hastaya hastalıkları ve yönetimi hakkında bilgilendirici anketler sağlanmaktadır; bunlar da uyarıcıların kötüye kullanımı hakkında uyarılar içermelidir.
Sonuç Olarak
Bu tür değişikliklerin yaygın olarak benimsenmesi kolay olmayacaktır. Deneyimlerimize göre kafein tüketim alışkanlıklarındaki değişikliklere karşı çıkanlar hastalar değil, tıp ve meslek personelidir.
Hastanelerde onaylanan “kafeinizm“in önemli bir tıbbi sorun olduğunu anlayan doktorlar, kafein içeren içecek ve ilaçların bulunabilirliğini azaltmak için hastane yöneticilerine baskı yapmalıdır.
Bu şekilde, ne hastalar ne de personel bir kafein kriziyle karşı karşıya kalmayacaktır; bu, onların yaşam tarzlarının bir ürünüdür.
Kaynakça:
https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC1705218/pdf/canmedaj01476-0011.pdf
Yazarımız Zeynep Göktepe tarafından hazırlanmıştır.